Freudiyan bir çerçeveden bakıldığında bilinçdışı teorem kuramının ilk olarak rüya yorumlarından hareketle sistematize edildiğidir. Freud, rüyaları insan için “istek gerçekleştirimi” olarak tanımlar. Bu basit bir tanımlama da olsa “istek”in karmaşık ve problemli bir içerik taşıdığını söyleyebiliriz. Seleflerine göre Freudiyan bakış açısı bana daha ağır ve yerinde gelmektedir.
Rüyalara teorik bir değer veren elbette sadece Freud değildir. Rüyalara ilişkin Antikçağa kadar uzanan analizler ve yorumlar dönemin filozofları için de değer gördüğüne işaret eder. Bu açıdan da rüyaların, kuramsal anlamda bir gelenek oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bunun sebebi olarak insanın kendini anlayabilmesinde rüyaların önemli rolünün olduğunu söyleyebiliriz.
‘Rüyaların Yorumu’ eserinde Freud, felsefe-psikoloji-edebiyat ve tarihsel antropolojiden yararlanarak adeta arkeolojik incelemeler yapmıştır. Sadece rüyaları anlama değil, onların oluşum süreçlerinin de ayırt edilmesi ve insanın uğraşı olan emek ve haz mekanizmasını bu olgulardan çıkarsama yaparak geliştirmiştir. Bir diğer noktada ise bilinçdışı veya şuurdışılık meselesini iki temel karaktere oturtabiliriz: Birincisi anlam üretimi ve diğeri ise haz-tatmin üretimi. Zira insan üreten bir varlık olarak anlam ve tatmin içinde yaşamı anlama çabası içindedir. Emeğe düşen rol bu bağlamda tatmin olasılığını artırmak olurken ve insanın da bir bakıma emekle var olduğunu da söylersek, bilinçdışı olan onun emeksiz hiçbir şeyle var olamayacağıdır. Ancak, emek, tat ve tatminlilikle var olabilecek insanın bunu bir ihtiyaca dönüştürme çabası ve gerçekten anlam üretimi ile karşı karşıya kaldığı zorunlu bir diyalektik süreç içinde olduğu durum, bana kalırsa tam bir bilinçdışılılığı izah etmektedir.
İlk zorluk ve arzudan bahsedip, istek dürtüsü ile yüzleşmek olarak gördüğümüz durumu, bir bakıma rüyaların dili aracılığı ile bilinçdışından gelen mesajlarla anlamaya çalışmaktayız. Hem üretimin hem de istek-arzu = tatmin mekanizmasının insanı ne kadar büyük bir karmaşaya sürüklediğini görmekteyiz. Aslında hedefte olan nesneye duyduğunuz ilgi bir arzudan oluşurken ya da belirli bir arzuyu tayin ederken insanın arzusuna yönelmesi, haz meselesinde tatminliliği araması kendi rolünün ve konumunun sağlıklı koşulları ile direkt alakalı olduğu da bir gerçektir. Tatmin olma süreci ve bunu kazanabilme meselesi pek daha büyük bir karmaşanın ürünü olarak anlam üretmeyi de zorlaştırabilir. Kaldı ki anlamın olmadığı yerde emek bir hiçlik ve var olmayı hak etmemiş bir noktaya gelir. İnsan istek gerçekleştirimi içinde olan bir varlık olarak güncel ve gündelik arta kalanlarla uğraşmakta kalıp sorularla nihai çözümü nihai rüyaların içinde ki resim ve semboller ile çözüme gitmektedir.
Emek-haz ilişkisi bir anlam ve tatmin ilişkisidir. İnsan ve üretim meselesi de tarihsel olduğu kadar, bu ikilemi çözen bir varlıktır, dolayısıyla var olmaktır. Olduğu kadar insan, olmadığı kadar ise emek ve haz, anlam açısından bir anlam üretimine mahkumdur.
Uzm. Psikoterapist Eğitmen Şükrü Alkan