Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19’a karşı mücadelede en büyük silah elbette ki aşıydı. O nedenle pek çok ülkenin başlattığı aşı çalışmalarında birçok aşı üretildi. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre dünya genelinde 200 civarı aşı çalışması yapıldı ancak WHO ile FDA, yaklaşık 200 aşının içerisinde ilk olarak 21 Aralık 2021’de Amerikan-Alman ortaklı Pfizer / BioNTech’in birlikte geliştirdikleri aşıya onay verdi ve ardından ilk etapta dünya genelinde 950 bin kişiye bu aşı yapıldı.
Peki, geçmişte pek çok sağlık skandalına neden olan, hakkında “en büyük sağlık dolandırıcısı” olarak ABD mahkemelerinde dava açılan Pfizer’in ürettiği aşı diğer 200 aşıdan daha mı güvenliydi de yönetmelikte değişiklik yaparak “acil onay” vermişlerdi?
BioNTech’in Ceo’su Uğur Şahin’in, birbirini çürüten açıklamaları ürettikleri aşı hakkında ortaya atılan iddiaları doğrular niteliktedir. Aşı hakkında öne çıkan en belirgin iddialar şöyleydi; önce tam koruma sağladığı savıyla piyasaya sürülen aşı hakkında WHO yetkilisi dünya kamuoyu nüfusunun % 70’nin aşılanması durumunda salgının sonra ereceğini duyurdu.
Ancak neredeyse dünya nüfusunun % 70’i en az iki faz aşı olmasına rağmen salgın önlenemediği gibi vaka ile ölüm sayısı aşı öncesinden farksızdı. Yan etkileri ortaya çıkmaya başlayınca da süreyi 6 aya düşürmekle kalmadılar, aşılı olanlara da bulaştığını ancak aşısızlara oranla aşılıların süreci daha hafif atlattıklarını söylediler. Ama bu iddialarının içini de dolduramadılar. Bu defa mutasyona uğrayan virüsün farklı varyantlarının ortaya çıktığını söyleyerek koruma sağlamadığı gerçeğini ört bas etme yoluna gittiler.
Madem yeni varyantları ortaya çıkmıştı ve mevcut aşılar da bu varyantlara karşı yetersizdi öyleyse yeni aşı çalışmalarının yapılması gerekiyordu öyle değil mi? Düz mantıkla gerçek böyleydi ama Uğur Şahin buna da karşıydı. Yine başka bir açıklamasında “yeni aşı çalışmasına gerek yok” diyebiliyordu. Çok geçmeden bu defa yine söylem değiştirerek yeni formülasyona ihtiyaç olduğunu, yaptıkları üçüncü faz aşı çalışmasının tam koruma sağlayacağını söylüyordu. Kısacası bu söylemiyle tekrar başa dönülüyordu ancak aşı firmaları da bu süreçte piyasaya epeyce aşı satmıştı. Sürecin uzatılmasında ve koruma sağlamayan aşıların acil onay ile piyasaya sürülmesindeki amaç da buydu. Yani süreç ne kadar uzatılırsa küresel ilaç firmaları o kadar satış yapacak, oligarklar kâr edebileceklerdi.
BioNTech ile Moderna’nın yan etkileri doğrulandı
FDA ile WHO’nun, ilk onayı BioNTech’e vermiş olmalarının nedeni güvenilir olduğundan değil, piyasadaki pastanın büyük dilimini kapmak içindi. ABD’nin Moderna, İngiltere’nin AstraZenaca, Rusya’nın Sputnik V, Çin’in Sinovac aşılarının Alman BioNTech’in gölgesinde bırakılmasının nedeni belki de hedeflenen düzene en uygun aşı olmasıydı. Çünkü yaklaşık 200 aşı çeşidinin içinde BioNTech’in en güvenilir aşı olduğu yönünde propagandalar yaparak kamuoyunun yönlendirilmesinin başka da bir izahı yoktur.
Ayrıca Pfizer’in piyasaya hâkim olması için de ülkeler arası özellikle de Almanya’ya seyahat edecek olanlara BioNTech şartı koşularak Çin’in Sinovac’ı liste dışı bırakıldı. Sözde en güvenilir aşı olan BioNTech’in eklem ağrısı ve kalp spazmı gibi yan etkilerinin daha ilk faz sonrasında ortaya çıktığını dünya aşı haritasında görmek mümkün. Ancak bu gerçek “faydalarının riskten daha fazla olduğu” yönünde bir söylemle kamuoyunun dikkatinden kaçırıldı. Israrla üzerinde durduğum bu önemli ayrıntı, gelinen süreçte bizzat ilgililer tarafından da doğrulanmış oldu. Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ile ABD Hasta Kontrol Merkezi (CDC)’nin FDA’ya sunduğu rapor, mRNA teknolojisiyle üretilen Pfizer ile Moderna aşılarının kalp iltihaplanmasına neden olduğunu ortaya koydu.
Buna bağlı olarak göğüs ağrısı, nefessiz kalma hissi (boğulma), hızlı kalp atışı gibi septomların meydana geldiği raporda yer alıyor. FDA’ya sunulan rapora göre Pfizer ile Moderna aşılarının 16 ile 24 yaş arası özellikle de erkeklerde uygulanan ikinci doz sonrasında kalp kası iltihabına neden olduğu ve bu durumun beklenilenin çok daha üstünde olduğu belirtiliyor. Ve yine aynı rapora göre AB’de kullanılan 177 milyon doz Pfizer aşı sonrasında 145 kişide kalp kası iltihabı, 138’inde ise kalp zarı iltihabı vakaları görülmüş.
Aşılamadan sonra bildirilen kalp rahatsızlığı vakalarını tartışmak için bir araya gelen ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi Direktörü Dr. Tom Shimabukuro’nun sunduğu raporda da aynı tespitler mevcut. İlk faz oranı ile ikinci faz oranının kıyaslandığı raporda 2. fazdan sonra kalp iltihabı görülme sıklığının belirgin bir şekilde arttığı ve bu sebeple 309 kişinin hastaneye yattığı belirtiliyor. Yani aşılamaya devam edildikçe buna bağlı olarak kalp iltihabı riski de artıyor. Bu da demek oluyor ki; mevcut aşılamaya devam edildikçe vakalar daha da artacaktır.
Aşıya onay veren FDA’nın, Pfizer/BioNTech ile ABD patentli Moderna’nın aşı bilgi formlarına kalp iltihabı vakalarını eklemeyi düşünmesinin nedeni de budur. Daha net ifade edecek olursak, bu iki aşının kalp iltihaplanmasına neden olduğu alınan somut verilerle yine bizzat kendileri tarafından doğrulanmıştır. İşte bu sebeple İsveç, Danimarka İsrail ve Finlandiya aşılamayı durdurmuştur. Dünya aşı haritası verilerine bakıldığında özellikle ikinci faz aşıdan sonra ciddi bir düşüşün olduğu görülecektir. Bunun başlıca nedeni de aşı ile ilgili gerçeklerin ve yan etkilerinin ortaya çıkmasıyla güvensizliğin daha da arttığıdır.
Mevcut aşılar kamu sağlığını koruyor mu?
Kitlesel aşılamaya geçilmeden evvel kamu sağlığının korunması için herkesin mutlaka aşı olması gerektiği konusunda çağrılar yaptılar, kamu spotu yayınlandılar. Hatta genelgelerle, yasaklarla insanları aşı olmaya zorlayacak tedbirler aldılar. Artık aşı olmakla kamu sağlığının korunamayacağı herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Çünkü kamu sağlığının korunabilmesi için mevcut aşının tam koruma sağlaması gerekiyor.
Bu durumda aşılı kişiye virüs bulaştığına ve bu kişinin de başka birisine bulaştırması söz konusu olduğuna göre iddia edildiği gibi kamu sağlığının korunması mümkün görünmüyor. Aşılı ile aşısız olanlar arasındaki tek fark ise yine onların söylediğine göre aşılı olanların süreci daha hafif atlatmasıdır ki, bu da doğrulanmış değildir. Toplumun % 70’i en az iki faz aşı olmasına rağmen vaka sayılarının 30 bine dayandığı Türkiye, belli başlı tedbirlerin dışında halen aşıyı kurtarıcı olarak görmekle birlikte aşı tercihini de bireyin kendisine bırakmakla ciddi hatalara neden olmuştur.
Oysa WHO, karma aşının tehlikeli olabileceğine dair uyarılarda bulunmuştu. Bütün dünya ülkeleri aşının yan etkilerinin ortaya çıkmasıyla yeni tedbirlere yönelirken ve hatta aşılama sürecini durdururken Türkiye’de ise halen bir yandan aşı çağrısı yaparken diğer yandan da sanki tüm ölüm vakaları sadece aşısızlarda gerçekleşiyormuş gibi bir algı oluşturuluyor. Oysa Dr. Ümit Aktaş’ın da ifade ettiği gibi aralarında BioNTech’in de yer aldığı mRNA bazlı aşıdan kaynaklı kalp krizi ve iç kanama nedeniyle ölenler var. En canlı örneği, aşıdan kaynaklı yaşamını kaybeden iki yakınım, akrabamdır.
Yukarıda da ayrıntılarıyla belirttiği üzere FDA’ya sunulan raporda da belirtildiği üzere bu aşıların kalp kapakçığı ile kalp kası iltihabının yanı sıra kan pıhtılaşmasına neden olduğu inkâr edilemeyen bir gerçek olarak karşımıza çıkmıştır. Bu sebeple aşı bilgilendirme formuna eklenmesi elzem bir konu olmuştur. İşte bu üç nedenden birisi kalp krizine neden olabiliyor ve ölümle sonuçlanabiliyor. Bugün aşı konusunda en şeffaf bilgileri paylaşan İsrail’deki mevcut durum, üzerinde durduğum bu konuyu yeterince özetliyor. Aşılama sürecine hızlı giriş yapan ve neredeyse nüfusun tamamını aşılayan İsrail’de maske zorunluluğu da dâhil tüm tedbirleri kaldırmış, normal yaşama dönülmüştü.
Ancak özellikle de 2. faz aşıların yan etkileri ortaya çıktıkça durum felakete dönüştü. İsrail Sağlık bakanlığı yeni vakaların % 51’ini aşılıların oluşturduğunu açıkladı. Bakanlığın açıkladığı aynı verilere göre 36 yaş altı 62 kişide kalp kası enfeksiyonu (miyokardit) görüldü, bunlardan 35 yaşında bir erkek ile 22 yaşında bir kadın yaşamını yitirdi. Ayrıca ölen bu iki kişinin aşı öncesinde herhangi bir kalp sorununun olmadığı belirtiliyor. Bu durum FDA ile CDC yetkililerine bildiriliyor ancak küçük bir uyarı notu düşülerek korunmak için en etkili yöntemin aşılama olduğu yönünden tavsiyede bulunuyorlar.
CDC’nin kendi sitesindeki verileri bakıldığında Nisan ayından beridir mRNA aşılarının kalp enflamasyonuna neden olduğu, miyokardit ve perikardit vakalarında artış olduğu görülecektir. Ancak ne yazık ki Türkiye bu konuda da şeffaf olmadığı için aşı ile ilgili gerçek vakalar aşı propagandası içinde kaynayıp giderken dünya genelinde ise küresel oligarkların aşı savaşının bir süre daha devam edeceği görülüyor.
Veysel Boğatepe
Yararlanılan kaynaklar:
1-https://www.pharmaceutical-technology.com/news/israel-myocarditis-pfizer-vaccine/
2- https://www.cdc.gov/coronavirus/2019-ncov/vaccines/safety/myocarditis.html
3 -“Developing new health technologies for neglected diseases: a pipeline portfolio review and cost model”, R. Young, Gates Open Res, 2018 Ağustos, 2:23, DOI: 10.12688/gatesopenres.12817.2
4- “Worse Than the Disease? Reviewing Some Possible Unintended Consequences of the mRNA Vaccines Against COVID-19” Stephanie Seneff, Greg Nigh, International Journal of Vaccine Theory Practice and Research, 2(1), Mayıs 2021; 38-79
5- “Anti-PEG IgE in Anaphylaxis Associated with Polyethylene Glycol”, C.Stone, The Journal of Allergy and Clinical Immunology in Practice, 2020, 9(4): 1731-1733.e3.
6- “Review of COVID-19 Vaccines and the Risk of Chronic Adverse Events Including Neurological Degeneration”, J. Classen,(2021). Journal of Medical-Clinical Research and Reviews 5(4): 1-7.
7 -“SARS-CoV-2 Spike Protein Elicits Cell Signaling in Human Host Cells:Implications for Possible Consequences of COVID-19 Vaccines”, Y. J Suzuki, S. G. Gychka, 2021, Vaccines 9: 36.
8- ”SARS-CoV-2 Spike Protein-Mediated Cell Signaling in Lung Vascular Cells”, Y. J Suzuki, S. I. Nikolaienko, 2021, Vascular Pharmacology 137: 106823.
9- “Autoimmune and Inflammatory Diseases Following COVID-19”, C. Galeotti, Nature Reviews Rheumatology, 2020, 16(8), 413-414.
10- “A systematic review of asymptomatic infections with COVID-19”, Z. Gao, Journal of Microbiology, Immunology and Infection, 2020, 54(1): 12-16.