Yaklaşık iki yıldır devam eden Covid-19 pandemisi sürecinde gerek sağlıksız beslenme, gerekse fiziksel hareketsizliğin artması karaciğer yağlanması sorununun da yaygınlaşmasına neden oluyor.
Acıbadem Bakırköy Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Hakan Ümit Ünal, “Normal bir karaciğer dokusunun yüzde 5’inden fazlasının yağ hücreleri tarafından oluşması ‘karaciğer yağlanması’ olarak tanımlanıyor. Önlem alınmadığı taktirde zaman içinde siroza ve hatta karaciğer kanserine kadar götüren sonuçlara neden olabiliyor. Yağlanmaya bağlı karaciğer sirozu nedeni ile karaciğer nakli yapılan hasta sayısı hem ülkemizde hem de özellikle batı toplumlarında belirgin bir şekilde artıyor” diyerek uyarıyor. Karaciğerin kendini yenileyebilen bir organ olduğunu ve günlük yaşantımızda yapacağımız bazı sağlıklı değişikliklerle karaciğer yağlanmasına karşı önlem alabileceğimizi vurgulayan Gastroenteroroloji Uzmanı Doç. Dr. Hakan Ümit Ünal, karaciğer yağlanmasına karşı önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
Son yıllarda gerek ülkemizde gerekse dünyada görülme sıklığı hızla artan karaciğer yağlanması; alkole bağlı olan ve alkole bağlı olmayan yağlanma olarak iki ana grupta değerlendiriliyor. Alkol karaciğer dokusu için toksik etki oluşturup karaciğer yağlanmasına yol açarken, alkole bağlı olmayan yağlanmada ise en önemli nedenlerin başında obeziteye bağlı insülin direnci geliyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Hakan Ümit Ünal, günümüzde en büyük halk sağlığı problemlerinin başında obezitenin geldiğini belirterek şöyle dedi: “Obezitede vücudumuzdaki yağ miktarı belirgin şekilde artar ve bu yağ aynı zamanda doku ve organlarımızda birikmeye başlar. Yağ dokusundan salgılanan ve lipokin adı verilen maddeler insüline karşı doku direnci oluşturarak bir kısır döngü şeklinde yağlanmayı daha da artırır. Yağlanmadan en çok etkilenen organların başında karaciğer gelmektedir. Karaciğerde biriken yağ nedeni ile oluşan iltihabi rekasiyon karaciğer hücrelerinde hasara ve zamanla siroz gelişimine neden olur.” Özellikle batı toplumlarında sirozun, yani karaciğer yetmezliğinin en sık nedeninin alkole bağlı karaciğer hastalığı olduğunu belirten Doç. Dr. Hakan Ümit Ünal “Alkol kullanımına bağlı karaciğer yağlanması tespit edilen hastanın alkolü bırakması durumunda karaciğer dokusu kendisini yeniliyor ve bu şekilde siroza gidiş büyük ölçüde engellenmiş oluyor”
Karaciğer yağlanması alkole bağlı değilse!
Alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanmasının; altta yatan genetik bir bozukluğa, bir ilaca veya enfeksiyona bağlı değilse en önemli nedeninin insülin direnci olduğunu, bu nedenle ideal kilomuzu koruyarak karaciğer yağlanması riskini azaltabileceğimizi vurgulayan Doç. Dr. Hakan Ümit Ünal “Yapılan aerobik egzersizler, karaciğer yağlanmasında, birçok ilaç ile ulaşılamayacak kadar iyi bir şekilde insülin direncini azaltarak yağlanmadan koruyucu etki sağlar. Alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması olan bir hastanın kilosunun yüzde 10’unu (70 kilo olan bir kişinin 7 kilo) vermesi karaciğer yağlanmasını anlamlı düzeyde azaltacaktır. Ancak kilo verilirken dikkat edilmesi gereken hususlardan biri çok hızlı kilo verilmemesidir. Çünkü hızlı kilo kaybı da karaciğerde yağlanmada artışa neden olabilir. İdeal olan haftada 0.5-1 kg kaybıdır. Bu yüzden şok diyetlerden kaçınılmalı, doktor ve diyetisyen kontrolünde kilo verilmesi sağlanmalıdır” diyor.
Karaciğer yağlanmasına karşı 7 etkili öneri
Günümüzde yağ miktarını birkaç dakika içinde öğrenmenin mümkün olduğunu belirten Doç. Dr. Hakan Ümit Ünal, karaciğer yağlanmasına karşı etkili önerilerini ise şöyle sıralıyor;
- Alkolden uzak durun. Gerekirse profesyonel yardım alın.
- Sağlıklı bir diyet ve düzenli egzersizle ideal kilonuza ulaşın.
- Haftada en az 4 gün, 40 dakika tempolu yürüyüş yapın.
- Düşük karbonhidratlı beslenin.
- Akdeniz Tipi beslenmeye geçin; yani; karbonhidrattan çok sebze, kırmızı etten çok balık tüketin.
- Şok diyetlerden uzak durun.
- Kalp rahatsızlığınız yoksa günde bir-iki fincan kahve içmenin, karaciğer yağlanmasına bağlı gelişebilecek komplikasyonlara karşı koruyucu etkisi olduğu düşünülüyor. Doç. Dr. Hakan Ümit Ünal “Ancak kahvenin ana tedavi yöntemi gibi algılanmaması gerekir. Yani diyet, egzersiz ve gerekirse ilaç tedavisi olmaksızın tek başına bir tedavi olarak değil, tedaviye destek olarak düşünülebilir” diyor.