Mavi trenin sesini duyduğumda, acı dolu mu, sevgi dolu mu bir ses olduğunu anlamak imkansız gibiydi. Bu mavi trenin sesinde beni huzursuz eden, anlayamadığım bir duygu vardı. İstasyona yaklaşırken ve istasyondan kalkarken herkes bu sesi duyuyordu ama nedense ben bu sese kulak verdiğimde, ben de acıyı çağrıştırıyordu. Mavi trenin sesi, kulaklarımda bir gün mutlaka bana acı bir haber verecekmiş gibi yankılanıyordu. Ellerimle kulaklarımı kapattığımda, insanların bana bakışına ne demeli. “Deli mi acaba?” diye düşündüklerini bakışlarıyla anlatıyorlardı zaten.
Her gün bu trene biner, birkaç istasyon sonra inerdim. Mavi trenin sesiyle kalbimin sesi bazen birbirine karışıyordu. Birkaç istasyon sonra, o çok sevdiğim, “ömrüm” dediğim sevdiceğime kavuşacaktım. Biz yine biraz sonra el ele, o çok sevdiğimiz yerde, günün yorgunluğunu bir bardak çay ile, çayın yanında gavur sigarasını içerken koyu bir sohbetle o mavi trenin sesini unutarak gelecek güzel günlerin mavi rengini boyuyorduk.
O gün… Havada ki durgunluğu sevmemiştim. Tam bir pezevenk havasıydı. Ağaçlara baktım. Bir yaprak bile kıpırdamıyordu. Havada bir ağırlık vardı. Yağmur mu yağacaktı? Gökyüzü de bir tuhaftı. İstasyona mavi tren yaklaşırken havadaki sessizliği bile bozdu. Mavi tren o kadar acı bağırıyordu ki kulaklarımı ellerimle kapattım. Bu sesten korkuyordum. Sevdiğimi kaybetmekten, aldatılmaktan korkuyordum. Mavi trenin sesi, içimdeki çığlığın sesiydi. Birkaç istasyon sonra inecektim. Nedense elim ayağım titriyor, kalbim aşırı derecede hızlı atıyor ve gözlerim kararıyordu. İstasyonun merdivenlerinden zorlukla inebildim. Yol boyunca zorlukla yürüdüm. Beni beklediğin yerde yoktun. Her gün aynı yerde aynı saatte olmamanın bir nedeni olmalıydı.
Bekledim, bekledim… Zaman acımasızca ilerliyordu. Sen yoksun. Sessizliğin içinde üşümeye başladım. Belki oradasındır diye gitmeye karar verdim. Ağır ağır, yorgun argın yürüdüm; istemsizce, isteksizce.
Gördüm seni onunla. Mavi trenin sesinin acımı anlattığını anladım. Karanlıklar içinde adımlarım yavaş yürüdüm istasyona. “Mavi tren!” diye haykırdım. “Sen benim acımı anladın. Senin sesin benim için acı oldu. Şimdi söyle bana. Acıma nasıl çare olacaksın?”
Uzaklara gitmek çare olacak mı?
Zaman en iyi ilaç olacak mı?
Mavi tren istasyonundan ayrılırken yine ses veriyordu. Bu seferki ses, sevgi dolu bir sese benziyordu. Mavi trenin sesi, “Yaşıyorsun.” diyordu. “Nefes aldığın sürece hayat hep sürprizlerle dolu. Aynı bugün gibi.”
Emine Çavuş