Ölüm; Hayat Hiç Bitmesin İsteyenlerin Tuzağı, Gerçeği Arayanların Son Çıkışı – Oğuz Kemal Özkan yazdı…
Hayat dediğimiz şey, çoğu zaman sadece bedenin alışkanlıklarına göre kurulmuş bir düzen. Aynaya bakarız, güzel görünmek isteriz. Karnımız acıkır, doymak isteriz. Yalnız hissederiz, birisi olsun isteriz. Bedenin ihtiyaçları, arzuları, korkuları… Ve biz, bütün bunlara “ben” deriz. Oysa o “ben” dediğimiz şey, var oluşu ve yok oluşu bize bağlı olmayan geçici bir yanılsamadan ibaret.
Gerçek “Ben” Orada Değildir
Ama biz varlığı, yaşamı kısaca her şeyi bedenle ölçtüğümüz, anlamaya çalıştığımız sürece, ölüm korkulacak bir sondur. Çünkü ölüm, bedensel olarak bir yok oluş ve çürümedir. Her gün aynaya baktığın, sarıldığın, yürüdüğün, kendin sandığın o tenin sessizliğe çekilmesidir. Modern ve kapitalist dünya, bize hep bu yüzden ölümü unutturmak ister. Krem sür, genç kal, sağlıklı beslen, hareket et, ölümü geciktir… Ama ne kadar ertelersen ertele, her nefis, her beden ölümü tadacak.
Ruhla Görebilen Birisi İçin Ölüm, Son Değil; Özgürlüktür
Çünkü inançla ya da hayat tecrübesi ile varlığı kavranan bir ruh ölmez. Ruh, maddeye ait değildir ki çürümeden korksun. O bir ışık gibidir; sadece geçici yerleştirildiği bedeninden ayrılır, asla yok olmaz. Ve bu dünya, ruhun yavaşça unuttuğu bir yerdir. Tıpkı bir bedene yerleştirildiğinde öncesi unutturulduğu gibi. Ölüm, o unutuştan uyanışa açılan bir kapıdır. Cesaret ister, evet. Ama korku değil, bir anlayış doğurur.
Sadece bedenle yaşayan, ölümden korkar ya da ölümü bir yok oluştan ibaret sayar. Çünkü onun baktığı yerden ölüm; yok oluştur, karanlıktır, acıdır, bir kaybediştir. Ama ruhuyla hissedebilen biri için ölüm; geçmişten ders çıkarılması gereken bir yolculuk, bir hatırlayış, gerçek eve dönüş, yeniden doğuş gibidir.
Ruhunla temas etmediğin sürece yaşadığın şey, yaşadığın huzursuzluğun ve acıların kaynağını hiçbir zaman kavrayamacağı tekrar eden günlerdir. O yüzden hayat zor ve acıdır, ölüm fikri de ya dermansız ilacı ya da korkundur. Çünkü içinde hâlâ tanımadığın bir şeyle yaşadığını bilirsin. Ve tanımadığın her şeyden korkarsın. Ama ruhunu tanıyan birisi, ölümü de tanır. Ve tanıdığı şeyden korkmaz insan.
“Hayat hiç bitmesin” diyenler, aslında sadece bedene sıkışmışlardır. Bitmesin istedikleri şey, yaşamak değil; alışkanlıklarıdır. Oysa ruh, durmaktan değil, dönüşmekten yanadır. Ruh bili; bazı şeylerin bitmesi, tekamülünle birlikte bazı yeni şeylerin başlaması içindir. Özgürlüğe ve sonsuzluğa açılan kapıdır.
Ölüm de böyledir. Hayatın sonu değil; hayatın biçim değiştirmesidir. Bedenin sustuğu yerde ruh konuşur duymasını bilene.
Ve İşte O Anda, Gerçek Yankılanmaya Başlar
Ruhla görebilenler için ölüm bir çıkıştır. Bir eşikten geçiştir. Yüklerinden arınma, maskelerden sıyrılma, sınırlardan kurtulma anıdır. O yüzden gerçeği arayanlar, ölümü korkuyla değil; saygıyla karşılar. Çünkü bilirler, her şeyin sonu değil, hakikatin başlangıcı oradadır.
Hayat, sadece bedenle yaşanacak kadar yavan bir şey değil. Ve ölüm, sadece bedenin durması kadar korkunç bir şey de değil.
Ölüm, hayat hiç bitmesin isteyenlerin tuzağı, gerçeği arayanların son çıkışı
Ölümün öğreticiliğinden kaçanların Kafka‘nın kuş aramaya çıkan kafesini tercih eden kuşlardan farkı yoktur. Geçici bedenin, dünyevi zevklerine ve alışkanlıklarına esir olmayı tercih etmişlerdir. Kafesleri artık mezarlarıdır.
Oysa gerçeği arayan için ölüm bir son değil, varlığın ve özgürlüğün perdesini aralayan bir ışıktır. Ve kim bilir belki de hayat dediğimiz bu suret, asıl varlığın sadece gölgesidir. Ve ölüm, o gölgenin kaynağına kavuşmasıdır.
Oğuz Kemal Özkan