Nefret söyleminin, günümüzde önemli bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıktığını kaydeden uzmanlar, bu kavramın, toplumun güç ilişkilerini ve sorunlarını yansıtarak mevcut problemleri açığa çıkardığını ve şiddet olaylarının sinyallerini verdiğini söylüyor.
Herhangi bir nefret söylemini hafife almamak gerektiğini de kaydeden uzmanlar, sosyal medyanın, nefret söyleminin yayılmasında büyük bir rol oynadığını da dile getiriyor.
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Bengi Çakmak, nefret söylemi konusunu değerlendirdi.
Nefret söylemi, toplumsal düzenin korunması bakımından bir uyarı sistemi rolü üstleniyor
Nefret söylemi kavramının tek bir tanımı olmadığını belirten Sosyolog Bengi Çakmak, “Ne ifade ettiğini birbiriyle bağlantılı şu iki açıdan özetleyebiliriz; İlk olarak, nefret söylemi kavramı, ifade özgürlüğünün sınırlarıyla ilişkili düşünülür. İfade özgürlüğünün nefrete ve şiddete yol açabilecek derecede belirsizleşmesini ve esneklik göstermesini engellemek adına insan haklarına dayanarak bir sınır çizme gereği duyulur. Nefret söylemi de bu sınırın oluşturulmasına işlevsel bir katkı sunar. İkinci olarak da nefret söylemini, toplumsal düzenin korunması bakımından rol üstlenen bir faktör veya bir uyarı sistemi olarak ele alabiliriz.” dedi.
Dildeki nefret söylemi suç olaylarına yönelik uyarı niteliği taşıyor
Dilde kendini gösteren bir olgu olarak nefret söyleminin, toplumdaki güç ilişkilerini ve sorunları yansıtarak mevcut problemleri açığa çıkaracağını ve ağırlaşabilecek şiddet ve suç olaylarına yönelik bir uyarı niteliği taşıyacağını da kaydeden Çakmak, “Nefret söyleminin taşıdığı bu iki anlama paralel olarak, her tür ayrımcılık ifadesini ve bunlardan ötürü meydana gelebilecek hak ihlallerinin dildeki yansımalarını kapsayan sözlü, yazılı, görsel gibi içerikleri nefret söylemi olarak ele alabiliriz.” şeklinde bilgi verdi.
Nefret söylemini meydana getiren toplumsal dinamikler neler?
Buradan yola çıkarak, nefret söylemini meydana getiren toplumsal dinamiklerin başında ötekiyle, başka olanla, farklı veya yabancı olanla kurulan gerilimli ilişkinin sayılabileceğini aktaran Bengi Çakmak, “Bir diğer deyişle, insan hakları her ne kadar evrensel biçimde tanımlanmış olsa da toplumsal düzenleri oluşturan normlar toplumlar ve kültürler arasında değişkenlik gösterebiliyor. Bu açıdan, neyin ve kimin normal olmadığını belirleyen toplumsal dinamikler zamana ve mekâna göre farklılaşabilir. Fakat her durumda, nefret söylemini kuran faktörlerin başlıcası, normal kabul edilenin dışında kalanların birer öfke ve nefret nesnesine dönüşmesidir. Öfkenin ve nefretin sebebi, normal olmayanın toplumsal düzeni sarsacağına dair önyargı ve endişedir diyebiliriz.” dedi.
Sosyal medyanın rolü…
Sosyal medyanın, nefret söyleminin yayılmasında büyük bir rol oynadığını da dile getiren Sosyolog Çakmak, “Sosyal medya yalnızca nefret söyleminin değil her tür söylemin, bilginin, imgenin yayılmasını sağlıyor. İletişim ve haberleşme açısından geçmişte benzerini görmediğimiz cinsten geniş ölçekli, hızlı ve katılıma açık bir ortam sağlaması bakımından sosyal medya çağımızın en öne çıkan sıçramalarından biri haline geldi. Her bireyin kendi isteği doğrultusunda katılabildiği, paylaşım yapabildiği ve etki yaratabildiği bir ortamda, nefret söyleminin de kolaylıkla yer bulması ve hızla yayılması kaçınılmaz. Yüz yüze iletişimin aksine anonimliğin, anlık iletişimin ve geçiciliğin hâkim olduğu bir ortamda kişilerin daha kayıtsız olması da sorunu büyüten nedenlerden biridir.” dedi.
Nefret söylemi uyarı niteliği de taşıyor
Nefret söyleminin bir uyarı niteliği taşıdığını da söyleyen Bengi Çakmak, “Toplumda halihazırda var olan ve belki de büyümekte olan sorunlara ayna tutar ve yaşam hakkının ihlaline dek varabilecek şiddet olaylarının sinyallerini verir. Nefret söylemiyle ifade özgürlüğü arasındaki sınırların çok hassas olduğunu bilmek ve bu sınırlar üzerine tartışabilmek önemlidir. Ancak nefret söyleminin ifade özgürlüğü adı altında geçerli görülmesi veya toplumsal normlara dayanarak normal kabul edilmesi son derece tehlikelidir.” diye anlattı.
Herhangi bir nefret söylemini hafife almamak gerekiyor
Ayrımcılık içeren şakalar, hakaretler, tehditler ve nihayetinde şiddet uygulamaları arasında fark olmakla beraber, hepsinde ortak bulunan nefret unsuru üzerinde durmak ve herhangi bir nefret söylemini hafife almamak gerektiğini de kaydeden Bengi Çakmak, “Elbette bu noktada şiddeti yalnızca kişilerin fiziksel saldırıya uğramasına indirgemiyoruz; nefretin normalleşmesi ve yayılmasıyla birlikte kişilerin rahat ve mutlu şekilde yaşamalarının önünde oluşabilecek her tür engel toplumsal bir sorun olarak ele alınmalıdır. Nefret söylemiyle mücadele edebilmek için insan haklarının evrenselliğini temel almak önemlidir.” dedi.
Nefret söylemine ve ayrımcılığa karşı durmak, herkesin var oluş hakkını savunmaktır
Nefret söylemine karşı farkındalık oluşturabilmek için ayrımcılığın ne olduğunu tartışmak ve eğitimin bir parçası haline getirmek gerektiğini de dile getiren Çakmak, “Bunun için temel koşul, sorgulayıcı ve eleştirel olmaya teşvik etmektir. Bu noktada yalnızca kurumsal bir eğitim sürecinden değil, bireylerin kendi yargılarını ve değerlerini de eleştirel biçimde gözden geçirerek kendilerini eğitmeleri önemlidir. Bireysel veya toplumsal düzeyde yeterince kabul görmeyen, azınlık veya öteki kabul edilen, anormal bulunan ve ahlaki açıdan iyi değerlendirilmeyen toplumsal grupların, kişilerin, davranış biçimlerinin neler olduğu değişkenlik gösterebilir. Nefret söylemine karşı bilinçlenmek ve ayrımcılığa karşı insan haklarını savunmak, kişilerin herkesi ve her şeyi tamamen benimsemesi demek değildir. Nefret söylemine ve ayrımcılığa karşı durmak, herkesin var oluş hakkını savunmak demektir. Bu hususa dair bir bilinçlenme, nefret söylemine ve şiddete karşı mücadelede önceliklidir.” şeklinde sözlerini tamamladı.