Danışan:
Ne yaparsam yapayım takdir almıyorum. Sürekli eleştiriliyorum eşim, ailem ve dostlarım tarafından. Kimse beni görmüyor. Bu yalnızlık beni günden güne zehirliyor. Yıllardır yüzüm gülmedi, hep mecburiyetten gülümsedim. Çok mutsuzum ve çaresizim. Sanki tüm adaletsizlikler benim başıma geliyor. Çekip gitmek istiyorum. Belki yalnızlığa ihtiyacım vardır. Artık insanlara tahammülüm kalmadı.
Etingü Dönmez Durgun:
Takdir edilmek için bir şeyler yapılmaz. Doğru olduğu için, öyle yapılması gerektiği için yapılmalı.
Size sorununuzu daha net görebilmeniz için başka türlü anlatmak istiyorum. Lütfen sözlerime odaklanırken, canınızı acıtan sorunlarınıza da odaklanmayı unutmayın.
‘Adalet’ seçilmez çünkü ‘adalet’ seçimlerimiz için vardır. Onların doğruluğuna biz değil ‘adalet’ karar verir. Herkes kendi adaletini seçmek isterse insanlık çok büyük bir ego savaşının içine düşmüş olur. Bazı insanlar « kendim için yaşamak istiyorum » dediğinde kendinin o kadar da bağımsız olmadığını bilmez. Çünkü kendimiz için yaşayabilmek; ıssız bir adada bütün ihtiyaçlarımızı kendimizin ürettiği bir ortamda yaşama becerisine sahip olmayı gerektirir. Bir noktaya kadar belki yaşayabiliriz ama asla ömrümüzün sonuna kadar değil.
İnsan yalnız yaşamak için yaratılmamıştır. İnsan, insana; hem karnını hem de ruhunu doyurmak için muhtaçtır. Uyumlu bir şekilde yürüyebildiğimizde ve birbirimize muhtaç olduğumuzu kabul ettiğimizde hayat daha huzurlu bir hale gelir. Bir elmanın iki yarısı olduğumuzu unutmamak lazım. Ancak birlik olduğumuzda bütün olabiliriz.
Karşılık beklemek yorucudur, geriletir. Çünkü tüm enerjimizi etrafımızdaki insanları memnun etmek için harcarız. Onların memnun olduğuna ikna olup, kendimizi beklentinin çaresiz kollarına bırakırız. Karşılık görmediğimizde hayal kırıklığına uğrama sebebimiz; karşımızdaki kişilerin değerleri, baktığı yön, prensipleri, hayatında uyguladığı disiplin ve düşüncelerinin bizimkilerden farklı olduğunu unutmamızdan kaynaklanıyor.
Her insan kocaman bir derinliktir ve bu derinliğin içindeki renkler birbirinden çok farklıdır. Birbirimizin farklılıklarını kabul etmeyi öğrendiğimizde hayattan daha az darbe alarak ilerleyebiliriz. Kabul etmek özgürlüktür. Kabul etmek olgunluktur. Kabul etmek yürümeyi seçmektir. Kabul etmemek benliğine acı vermektir ve gerilemektir.
Yüzünüzün mecburiyetten gülümsemesi ruhunuzdaki derin yaraların göstergesidir. Mecburiyetten gülmek bir anlamda yüzümüze taktığımız plastik bir maskeden farksızdır. Mecburiyet, insan doğasına aykırıdır. Çünkü insan mecbur kaldığında değil, hissettiğinde gerçektir. Gerçekten gülümsemek kalpte başlar ve yüzümüzde can bulur. Siz kendi gerçeklerinizden ve benliğinizden çok uzaklaşmışsınız. Başkalarının memnuniyetinden önce kendinize yaklaşın ve ona şefkat gösterin. Kendinize gerçek olun, iç sesinizi ciddiye alın. İçinizde kopan fırtınaların sesini başkalarının kahkahalarıyla kamufle etmeye çalışmayın. Kendinize sağır kalmaya devam ettiğiniz sürece hayatınızdaki hiçbir şey düzenli ve uyumlu olmayacak. Kendinizi ikna ettiğinizde ve onu duymaya başladığınızda emin olun; size yapılan eleştiriler sizi yaralayamayacak. Tam aksine onlardan güçleneceksiniz. Başkalarının hayatlarını eleştiren kişiler ilerleyemez, geriler. Çünkü ilgilendiği kendisi değil başkalarıdır.
Her nokta, yeni bir başlangıçtır. Noktayı koyma gücünü kendinizde bulduğunuzda iyileşmeye başladığınızı günden güne fark edeceksiniz. Hep sandığımız gibi değildir insana ait hikayeler. Biz insanlar hep hikayelerin başlayıp bittiğine inanırız ama aslında hayatımızın baş rolü olan hikayeler başlar ve yenilenmiş şekilde yoluna devam eder. Hiçbir şey bitmez sadece olması gerektiğine dönüşür. Zaman dönüşümlerle ilerler. Bu gerçeği asla unutmayın.
Etingü Dönmez Durgun
Psikoterapist & Pozitif Psikoloji Uzmanı