Bu konu hakkında yazarken felsefi düşüncelerimin bir kısmını bir sepete attım… Çünkü insan ancak duyarlı olduğunda bir şeyleri anlayabilmektedir.
Almanya’da aile ve çift terapi alanlarında çalışırken istismara uğrayan çocuklara yönelik bir takım tedaviler ve travma sonrası stres bozuklukların yol açtığı semptomları izleme ve gözlemleme şansı elde ediyordum. Epeyce önemli ve koruyucu sosyal ve psikolojik çalışmalar yürüterek bugünün Türkiye’sinde istismara ve aşağılanmaya maruz olan- bırakılan çocukların ne denli ruhsal ve patolojik huzursuzluklarla savaştıklarını oldukça tahmin edebiliyorum :
Her türlü fiziksel ve cinsel istismar çocukta yaşama olan güveni yerle bir eder. Bu ifade öyle kolay söylenmez ve aktarılmaz.
Buna ilişkin; çocukta gerçekleştirilen eylemin kendisi aşağılama ve hor görme sonucunda oluşur. İstismarı gerçekleştiren kişinin tek silahı vardır : hor görme, küçük düşürme ve aşağılamadır. Bu tarz ve uslupta eylemini gerçekleştiren kişi yaptığı eylemin faili olarak kurbanını bilinçli olarak seçmiştir. Eylemde uyguladığı bu silahla aslında zayıf kişiliği ile en güçsüz olduğu özelliğini perdeleyerek biraz önce izah ettiğim silahlarla örtbas etmektedir. Bilinçli ama kontrolsüz, aşırı dürtü bozukluğunda süreklilik kazanan cinsel, psikolojik ve fiziksel istismarın önüne geçmek için evet hukuki süreçlerin ve kanunların önemini vurgulamak önemli; ama esasen en önemlisi toplumsal ve kurumsal alanlarda (tüm eğitim kurum ve kuruluşlarda) çocukların (kız –erkek) korunabilmesi için gerekli tüm eğitimlerin ivedilikle organize edilmesi gerekir. Ailelerin bilinçlendirilmesi ile Anne ve Baba olmanın gereği ve rolüne ilişkin eğitimler süreklilik içinde uygulanmalı v e daima güncellenmelidir.
Artık salt ve sadece aile büyüklerine terk edilemeyecek kadar kutsal olan eğitim ve psiko-sosyal gelişimin aşamalarını göz önüne alarak, büyüme çağların ihtiyaç ve zaruriyetlerini anlayacak bir eğitim anlayışının en temel bilimsel öğelerle donamımı sağlanarak, çocukların her tür şiddetten korunması her insanın, ailenin ve devletin en temel kaçınılmaz bir görev ve sorumlulukların arasına girmektedir.
Peki emosyonal –duygusal duyarsızlık ve körlük nasıl meydana gelir?
Genel olarak;
A) Yeni doğan her çocuk masumdur.
B) Her çocuk zorunlu ve kaçınılmaz olarak güvenli bir ilişkiye, dış olgulara karşı korunma şevkat sevgi ve güçlü anne ve baba sevgisinin oluşumunda büyütülmeye ve onurlu insanı dokunuşlara ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaçlar bir çocuğun yetiştirilmesinde temel özelliklerdir.
C) Ama çocuğun bu temel ihtiyaçları pek nadir yerine getirilirken, yetişkinler tarafından çoğunlukla istismara uğrayan çocuklar, yetişkinlerin kendi amaçları için kullandıkları gerçeğini örtbas edemeyiz.
D) İstismarın sonuçları yaşam boyu pek ağır travmalara yol açmaktadır.
E) Çocuk, yapılan eylem ve istismar için suçlanarak, yetişkinlerin eylemeni ve istismarını görmeme eğilimine giren toplum, bir körlük oluşturmaktadır. Duyarsızlaşan toplum hissiz ve insani yönünü kaybetmektedir. Çocuk tek başına kalmaktadır ve suçlanan olduğu için korunamamaktadır.
F) Çocuk yalnız kaldığı için, istismarcısına karşı düşünce, acı, his ve ağrıyan bedeninde saklı kalan duygularını ifade edemediği için çaresiz kalmaktadır.
G) Bu çaresizlik durumu çocuk’un dünyasında travmanın kapatılması ve baskılanmasına yol açarak, çocukta nevrotik ve psikotik septomların belirmesine neden olmaktadır.
H) Yaşanan travmayaşam boyu sürekli canlı kalarak çocukta yeti bozukluğuna ve sosyal iletişimin en gerekli hallerinde bile içine kapanma depresiv hallerle panik atak, paranoyd şizoid ve şizofrenik belirtilerin pekişmesine sebep olmaktadır.
İ) Bu tür patolojik belirtilerle hasta bir toplumun inşaası kolaylaşırken, inanın sağlıklı bir toplum istiyoruz ifadesi trajik- komik bir durum oluşturmaktadır.
Durum bu kadar vahimse yapılacak ve düşünülecek çok zaman var ; ancak çok zaman kaybetmeden insan onurunu koruyabilmek için çocuklardan işe başlamak gerekir. Çocuk onuru en üst seviyede olmalı; çünkü o masumdur ve korunmaya en çok ihtiyacı olan varlıktır.
Eğer bunu yapamazsak demokratik insancıl ve sağlıklı sosyal bir toplum projesinden hiç söz etmeyelim. ”Çocuklar ve gençler geleceğimizdir” ne kadar doğru ve güzel bir tespit! Ancak temelini sarstığımız çocuklar travma içinde nasıl bir gelecek olabilirler ? İşte sorgulanması gereken en temel noktada budur.
Çocukların yetişkinlere saygı duyabilmesi için onlara şiddet uygulamak en bariz zayıflık ve güçsüzlüğün örneğidir. Çocuklar, yaptıkları güzel şeyler için takdir edilip ve onursal anlamda sevgi ve şefkat görürlerse inanın ancak o zaman yetişkin toplumun ilk temelleri atılmış olur.
Freud (Onu o kadar çok yanlış anlamışız ki) derki; ‘insanın insan olabilmesi için, aile içi ensesti kendisine yasaklamalıdır. Bu onun gündeminde asla olmamalı ve asla yeltenmemeli’ Ancak bunu başaran insan yetişkin ve birey olabilir. Bunu hayatında bir ilke olarak görmeyen insan ne aile kurmalı ne de toplum içinde gezinip dolaşmalı. Toplum, bireylerden oluşur ; işte ilk önce toplum bu saydığım asgari kriterlerde buluşmalı. Etik mesele (Toplumsal ahlak) bu oranda sağlandığında demokratik kamucu sosyal devlet, bireylerin huzurunu da sağlamış olur.
Çocuk istismarcı ve faillerinin birey olduğunu düşünmeyin asla, insan olarak da algılanmamalılar onlar!
Çocuğun iyileşmesi için istismarcı ile kurban edilen çocuk hukuki ve sosyal heyetlerin gözetiminde yüzleşme yapılmalıdır. Bunun için zaman ve vakit iyi ayarlanmalıdır. Zaten sahada mutlaka psikolog sosyolog ve pedagoglar bulundurulmalıdır.
Hayatlarına normal bir bakış ve üretken olabilmeleri için çocukların yetilerini geliştirecek alanlar oluşturulmalı ve güvenli bir ortamda büyümelerine en sağlıklı olanaklar ve imkanlar sağlanmalıdır.
Uzm. Psikoterapist Eğitmen Şükrü Alkan