Assos’tayım. Torunum Nora ile birlikte uzun zaman geçirdik ve birbirimize çok alıştık. Bu yaz ziyaretlerinde de güzel anılar biriktirmeyi başardık. Anne ve babasının, hızlanan yaşam ritmi içinde Amerika, Avustralya ve Assos arasında gidip gelmeleri bizi daha da yakınlaştırdı.
Nora bir gün bana yaklaştı ve yanağımdan usulca öptü. Sonra sarıldı ve şöyle dedi: ‘Anneanne, babam ve annem yok onları çok özlüyorum. Ama seninle de çok mutluyum. Biliyor musun biz çok iyi arkadaş olduk.’
Bu sözler kalbimi buram buram doldurdu. Dolup taşıyorum. Nora’nın bu şözleri mutlulukla sarmaladı beni. Arkadaşlık kelimesinin anlamını, birlikte yaşadığımız anlarla ne güzel de doldurmuş. Doruklardayım.
Arkadaş kelimesi, birbirine arka (destek) olan insanları ifade eder. Bir başka deyişle samimiyetine güvenilen kişilere verilen isimdir. Birbirine karşı sevgi ve anlayış gösteren kimselerin kurduğu sosyal ve duygusal bağdır. Hepimiz tek tek düşünsek ve kendimize sorsak, ‘gerçek anlamda kaç arkadaşımız var?’
Yapıcı güçlerin yanında yıkıcı güçlerin çığ gibi büyüyerek insanlığı tehdit ettiği günümüzde bu soruyu bize sormamı sağladığın için çok teşekkür ederim Nora’cığım.
Torunuma onun kelimelere döktüğü gibi arkadaşı olarak dizlerimin üzerine çöktüm. İki kolumun arasına aldım. Sıkmadan iki elimi sırtında gezdirerek şefkat ve duygusal iletişimle sarıldım. Çok kısa belki bir saniye içinde ayrıldık. Yüzünde kendi özgüvenli ifadesiyle bana bakıyordu. Benim ne söyleyeceğimi duymak ister gibi:
‘Evet Nora’cığım biz çok iyi arkadaş olduk seninle!’
Yeniden doğmak bu olmalı. Güvenli bir umutla şükrettim.
Hasretlerimi yolcu ettim. Doya doya geçen mutlu, hızlı ve sıcak zaman.
Şimdiden beklemeye başladım. Hava sisli çok sıcak.
Gözlerim düşünmeye başladı. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Sirkeleniyorum.
Bu sonuçsuz bir çaba diyorum kendime. Yaşam akıyor. Değişim rüzgarları her şeyi önüne katarak sürüklüyor. Her durum için yeni çözümler, farklı yaklaşımlar yaratmalıyız. Kendime biraz kızgın biraz da avutarak sesleniyorum: ‘Hemen kendim için yeni bir şeyler yaratmalıyız diyorum!’
Gözlerimin düşünmelerine izin verirsem, eskide takılıp kalacağım ve çıldırıyor olduğumu düşünebilirim.
Biliyorum; öz’in/ özümüz’ün nerede durduğu önemlidir. Burada her şey, kişi nasıl isterse öyle olacaktır. İşte tam da burası ‘kuantum belirsizliği’dir. Günümüzde bu belirsizlik ilkesinin ortaya çıkardığı evren tablosu, fizikçiler ve filozoflar tarafından hala tartışılan bir konudur.
Alman fizikçi Werner Heisenberg, kuantum fiziğinin temel ilkelerinden biri olan ‘belirsizlik ilkesi’ni 1927 tarihinde ortaya atmıştır. Bu çalışmaların, matematiksel yapısı yanında felsefi yansımaları da olmuştur. En önemli yansımaları, varlık ve bilim felsefelerinde ki yansımalardır.
Werner Heisenberg, bir fizikçi olarak fiziği felsefeden ayrı olarak düşünmemiştir. Belirsizlik ilkesindeki ‘belirsizlik’, ne teorideki bir kusur ne de ölçümlerde yapılan becerisizliktir. Atom altı ölçekte doğanın nasıl davrandığının temel bir gerçeğidir.
Daha öncede bahsettiğim gibi ‘öz’ önemlidir. Öz’in gücü, atom altı dünyaya sinyaller gönderir. Öz, aktive edilip harekete geçince, hayatın sahnesi de dönmeye başlar. Çünkü hayat, yönetenin bizzat kendisi olduğunuz bir tiyatro sahnesi gibidir. Sahne değişiyorsa bilin ki bu sahnenin değişimini siz istediğiniz için değişmiştir.
Gideni geri çeviremezsin. Sahne dönmeye devam ediyor. Eski şeyler gitti. Torunum, evlatlarım da gitti. Tabii ki gidecekler. Teknik dünyanın gelişim yasaları doğanınkini aşıyor. Yeni sahneyi de belirlemek lazım. Belirleyemezsek, belirsizlik içinde ufalanırız, yok oluruz. Katlanılması en zor dönemdir. Bu dönem, ‘ara dönem’dir. Bildiğimiz her şey bu ara dönemde geçerliliğini yitirmiş gibi gelir. Ne yapacağını, kim olduğunu bilemez bir halde buluruz kendimizi. İşte tam bu ‘an’ Kuantum Belirsizlik düzeyine indiğimiz ve tam da yaratıcılık oyununu oynayabileceğimiz bir andır. Sonra yeni yeni şekiller kendini belli eder. Yeni kimliğimize uygun insanlar hayatımıza girer. Onlarla tanışırız. Kendimizi yenilenmiş, hafiflemiş hissederiz. Ve süreç tamamlandığında kendimizi yeni bir sahnede buluruz. Yeni bir değişim dönemine kadar.
Değişim dönemim geldi. Kendi yeni sahnemi belirlemeliyim. Yoksa gidenlerde takılıp kalırsam, kendimi bir girdap içinde bulacağım ve her şey geçerliliğini yitirecek. Bu bilinçle ben de yeni sahnemi belirledim kendime.
Yeni sahnemde kız kardeşim de var. Heyecanlanıyorum.
Marmaris’e kız kardeşimin yanına gidiyorum. Ayrılık sancısından kurtulmama yardımcı olacak. Yaz bitmese de günler kısalıyor. Zihnim dağınık, gözlerim de çoğu zaman dolu.
Bitmeyen özleyişlerim. Zaman geçiyor. Zaman ve enerji önemli.
Werner Heisenberg belirsizlik ilkesi, enerji ve zaman çiftine yönelik belirsizliği de ortaya koymaktadır. Bir başka ifadeyle zaman ile ilgili bilgimiz ne kadar kesin olursa, enerji ile ilgili bilgimiz o derece belirsizleşir. Bu durumda belirsizlik ilkesine göre zamanla ilgili bilgimiz arttıkça enerji ile ilgili bilgimiz azalacaktır.
Zaman ve enerji bitmeden, gök bulutluyken, güneş görünürken silkin dedim kendime.
Yeni sahnem Marmaris’te. Hareket vakti.
İri bir zümrüt içindeyim kıvrıla kıvrıla aşağıya doğru akan yolun iki tarafında göğe ser çekmiş ağaçlar yükseliyor. Yavaş yavaş mavi bahçeye doğru iniyorum. Aşağıya doğru inildikçe sayısız insanlar.
Bu ana baba gününün kargaşalığı içinde her şeyin özel bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız ülke, çöküntülerimizin yanında birbirini kovalayan doğal felaketlerle darmaduman olan insanların, kendileri için umut ve kurtuluş yolu arayışları, herkesin kendi derdine düştüğü, kendi için belirlediği yeni sahnesinde ki rolü ile baş başa olması.
Güneş denizde, alçalıyor. Mavi bir sükûn sarmış her yeri. Kendimin farkındayım. Zaman ve enerji çiftini ve ‘öz’ gücümü, kendim için aktive ettim. Mutluyum!
Hiçbir şeyden ürkmüyorum…
Salime Kaman
Ressam- Sanat Yazarı
Assos- Ağustos 2023