Yaralarımızın bize acı çektirme gücüne sahip olduğuna inanmak, onlara yol açan duruma yakından veya uzaktan benzeyen herhangi bir senaryonun kaçınılmaz olarak bizde aynı acıyı yaratacağına inanmak anlamına da gelir. Aklımızda kalan anı o kadar üzücüdür ki, aslında o yaranın bizi daha da güçlendirebileceğini ve olayların farklı bir şekilde sonuçlanabileceğini hayal bile etmekten korkarız. Benzer koşullarda, çektiğimiz acıların ve yeniden ayağa kalkarken yaşadığımız zorlukların aynı olacağına inanmaya devam ederiz ve bu yüzden korku hayatımızın merkezi haline gelir. Bu durum bizi cesaretten ve yeniliklerden uzak tutar. Hayatımız bir çemberin etrafında döner ve o çember bizi aynı hatalara ve sonuçlara götürür.
Halbuki başka şekillerde yön almak bize derin bir nefes almak kadar yararlı olabilir. Maalesef büyüdüğümüzün ve değiştiğimizin ve artık duruma farklı bir şekilde yaklaşabilme gücümüzün var olduğu gerçeğini gözden kaçırıyoruz. Çünkü üzerimize kara bulutlar gibi çöken korku ve güvensizlik buna izin vermiyor. Yaralandığınız yerden çiçek açacaksınız. Onları hisleştirmek yerine öğrenmek bize daha faydalı olacaktır. Acıları hisleştirmek her sıkıntılı halinizde geçmişteki aldığınız darbelere karşı direncinizi kırar ve sizi boyun eğmek zorunda bırakır.
Düştüğünde yaralanan çocuk yarasının acısını ilk fark ettiğinde ağzında çıkan tek kelime ‘anne’dir. Çocuk yarayı görmez çünkü onun gözleri annesidir ve çocuk için “hissettiği” önemlidir. Çocuk ilk önce duygusal olarak yaralanmıştır. Ve o yaranın acısını ağzından çıkan ‘anne’ kelimesi dindirir. Yani çocuğun acıya karşı koyduğu güç ‘anne’dir. Annesi gelir, onu kucağına alır, yarasını öper. Ve çocuk bir anda yenilenir, kanayan yarasına değil, annesinin ona verdiği sevgiye, güvene ve şefkate odaklanır. Acı onu yenemez çünkü o annesinin varlığı sayesinde direnmeyi öğrenmiştir. Bir yetişkinin çocuklara göre hisleri mantığa çevirme gücü daha fazladır. Aksi takdirde bütün hayatınızı yaşadığınız travmaların gölgesi altında devam etmeye mahkum kalırsınız. Yaşadığımız acıları kabul etmek bize onlarca yeni yol açacaktır.
Kabul ettiğimiz ve inandığımız yerde direnme gücünü buluruz.
Duygusal yaralarımızı anlamak ve kabul etmek, en zor durumlarda bile kendimiz hakkında daha fazla şey öğrenmek ve keşfetmek için fırsatlara dönüştürür.
Hoşlanmadığımız yanlarımızı, bizi sınırlayan inançlarımızı ve biz farkında olmadan bizi yönlendiren korkularımızı daha iyi tanımamızı sağlar. Bu bilgi aynı zamanda olaylara bakış açımızın bir şans meselesi olmadığını, bizi yönlendirdiğini ve yaşamımız için önemli sonuçları olduğunu fark etmemizi sağlar. Bir yanda gerçek durum, diğer yanda ise yaralarımızın ışığında olayları algılama biçimimiz vardır.
Bu ikisini birbirinden ayırarak egomuzu ve onun en tepkisel olduğu durumların türünü tanımlamayı öğreniriz. Bir soruna en uygun yanıtı bulmamızı sağlayan da budur.
Kendinize yoğunlaşın. Başkalarına yoğunlaşmak kendinizi kaybettirir.
Etingü Dönmez Durgun
Psikoterapist & Pozitif Psikoloji Uzmanı